![]()
Halil Baki ÇELEN
halilbaki@unicj.org
EMEKLİLİK BİR ÖDÜL MÜ, YOKSA CEZA MI?
23/02/2025 ![]() Bir ömür boyunca sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp yollara düşen, yıllarca alın terini toprağa, fabrikaya, büroya, tezgâha akıtan insan… Yıllarını verip de sonunda hak ettiğini sandığı emeklilik kapısına vardığında, karşısında ne bulur? Hayalini kurduğu huzurlu bir yaşam mı, yoksa geçim sıkıntısı ve yoksulluğun pençesinde kıvranan bir hayat mı? Bugün milyonlarca emekli, açlık sınırının dahi altında maaşlarla hayata tutunmaya çalışıyor. 20-30 yıl prim ödeyerek, ülkesine, ekonomisine katkı sunarak emekli olan bir yurttaş ile yalnızca birkaç yıl prim yatırmış bir başka kişinin aynı emekli aylığını alması, adaletin çöküşünün en net göstergesi değil midir? Bir kararname ile yılların emeği yok sayılırken, çalışıp didinen insanın hak ettiği refah elinden alınıyor. Kimi emekliler, yıllarca ödedikleri primlerin karşılığını alamazken, kimileri de birkaç yıl içinde aynı kapıya varabiliyor. Bu nasıl bir düzen, nasıl bir adalet anlayışı? Emeklinin maaşına yapılan göstermelik zamlar, daha eline geçmeden zam yağmuru altında eriyip gidiyor. Market raflarında fiyatlar her gün yükselirken, elektrik, su, doğal gaz faturaları katlanarak artarken emeklinin cüzdanı daha da hafifliyor. Oysa bu insanlar, yıllar boyunca devlete olan yükümlülüklerini yerine getirmiş, vergisini ödemiş, ülkesine katkı sağlamış insanlar… Peki, devlet onların karşısına neyle çıkıyor? Sosyal güvenlik adı altında yalnızca rakamlardan ibaret olan, insanca yaşamdan uzak bir maaşla. Oysa emeklilik, yıllarca verilen emeğin karşılığıdır, bir lütuf değil. Hak edilmiş bir hayat standardıdır, yokluğa mahkûm edilmek değil. Gelişmiş ülkelerde emekliler, refah içinde yaşarken; bizde ise torununa harçlık bile veremeyecek durumda. Oysa bu insanlar, ülkenin geçmişidir, hafızasıdır, alın teridir. Ama ne yazık ki, sistem onların emeğini yok sayıyor, hayatlarının son demlerini sefaletle sınamaya devam ediyor. Çiftçiler de aynı kaderi paylaşıyor. Toprağı işleyip, ekmeğini kazanmaya çalışan bu insanlar, bugün üretmekte bile zorlanıyor. Mazot, gübre, elektrik fiyatları aldı başını giderken, alın teriyle kazanılan para masraflara yetmiyor. Üretici kazanamazsa, ülke kazanamaz. Emekli geçinemezse, toplum huzur bulamaz. Devletin sosyal hukuk devleti olma niteliği, sigorta ve emeklilik sistemindeki adaletsizliklerle giderek siliniyor. 4447 ve 5510 sayılı kanunlarla emeklilerin hakları törpülenmiş, asgari ücret ile emekli maaşı arasındaki bağ koparılmıştır. Sonuç? Açlık sınırının bile altında yaşamak zorunda kalan, geçim derdiyle boğuşan milyonlarca emekli… Bu düzen değişmeli. Emeklinin alın teri, ömrünün son yıllarında karşılık bulmalı. Çiftçinin emeği değer görmeli. Hak edenin hakkını aldığı, adaletin herkes için işlediği bir sistem kurulmalı. Çünkü bugün emeklileri yok sayan bu sistem, yarının çalışanlarını da aynı uçuruma sürüklüyor. Emeğin hakkı verilmeli! Emeklinin onuru korunmalı! Çiftçinin emeği değerlendirilmeli! Adalet, yalnızca yasalarla değil, vicdanla da sağlanmalıdır. Halil Bâki Çelen |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
GİRENİZ'İN MUCİZE DOKTORU - 14/03/2025 |
Güney Köyü'nden, kuzenim Okan’ın motoruyla 15 yaşındayken, gençliğimizin verdiği heyecanla yaylaya doğru yola çıktığımızda, rüzgâr yüzümüzü kırbaç gibi kesiyor, motorun tekerlekleri karlı yollarda kayarak ilerliyordu. |
KÖYÜN KÜLLERİ - 12/03/2025 |
Mustafa, bu bereketli topraklarda dünyaya geldi. Gökyüzü gibi mavi gözleri, ateşten ödün vermeyen yüreğiyle çocuk yaşta çobanlık etmeye başladı. |
GİRENİZ'DE SU SAVAŞLARI - 28/02/2025 |
Gireniz’de artık yaz mevsimleri, sadece sıcağın yakıcılığıyla gelmez. Aynı zamanda bir savaşın habercisidir. Suyun savaşı… O kurak günlerde, köyler birbiriyle düşman kesilir. Çiftçiler, gece yarıları kanal başlarında nöbet tutar. |
NE GİDEN DÖNEBİLDİ, NE KALAN BEKLEYEBİLDİ... - 20/02/2025 |
Gurbet bazen mecburiyettir. Benim için de öyle oldu. Oysa ben vatanımdan gitmek istemedim ki. Şehirler, sokaklar, sesler, anılar. Hepsi benimdi. Peki neden ben orada yaşayamadım? Hangi rüzgâr sürükledi beni buralara? Hangi çığlıkları attım da duyulma |